Hayatı Başkaları İçin Değil Kendimiz İçin Yaşamalıyız

Abone Ol

İnsanlar sizde iyi olan ne varsa kıskanırlar ve size ait olan bireysel alana ve yakın ilişkiler alanına sürekli olarak müdahale etmek isterler.

Üniversiteyi kazanamazsınız. "Bir daha sınava girmeyi düşünüyor musun?" derler.

Kazanırsınız. "Keşke orayı değil, şurayı yazsaydın. Puanını harcamışsın." derler.

Mezun olursunuz. "İş bulabildin mi bari?" derler.

İş bulursunuz. "Ne kadar maaş alıyorsun? Eee sıra evlilikte artık." derler.

Evlenmezsiniz. "Daha evlilik yok mu? Yok mu görüştüğün birileri?" derler. "Yok." dersen, "Sen de armudun sapı, üzümün çöpü deyip durma, bul birini de evlen." derler.

Evlenirsiniz. "Hiç bu devirde evlenilir mi? Aklı olan evlenmez." derler. Oysa kendisi evlidir. Adam evden kovsa, pencereden girer, asla boşanmaz. Ama başkasına "Evlenme." der.

Biraz zaman geçer. "Kocanla aran nasıl?" "Karın sözünü dinliyor mu?" derler.

Çocuk yapmazsınız. "Hiç çocuksuz ev olur mu? Meyvesiz ağaç gibi." derler.

Çocuk yaparsınız. "Hiç bu dünyaya çocuk getirilir mi? Bu devirde çocuk yapılır mı?" derler.

Birinci çocuk olayını kabullenince, "Yaptın bari ikinciyi de yap. Buna bir kardeş lazım. İleride yalnız kalmasın." derler. Oysa birçok kardeş ilerleyen yaşta küstür. Miras için birbirlerini öldürenler bile vardır. Neyse susarız ve "Ya sabır..." deriz. Kem gözlerden Allah'a sığınırız.

Zaman geçince, "Üçüncü çocuk düşünmüyorsunuz değil mi? Üç çocuk çok." derler.

Üçüncüyü yapmazsınız. "Bu kadar yeter zaten." derler.

Üçüncüyü yaparsınız. "Aman dördüncüyü yapmayın sakın. Kim bakacak bu kadar çocuğa?" derler. Sanki kendisi bakacak. Neyse... "Ya sabır..." deriz yine.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi çocukların ikisi de aynı cinsiyette olursa, "Keşke birisi kız, birisi erkek olsaydı." derler. Erkek çocuğunuz yoksa, "Olsaydı ocağı tüttürürdü." derler. "Ocak mı kaldı?" deriz içimizden, "Her yer kombili." Neyse "Ya sabır..." deriz yine. Kızınız yoksa, "Ah ah, kız evlat bir başka. Oğlan çocukları evlenince değişiyor. Ana babaya yine kız evlat bakıyor." derler.

Çalışmazsınız. "Tembel teneke." derler. Çalışırsınız. "Yok artık hiç bu kadar da çalışır mı bir insan? Hep yüz almak zorunda mısın?" derler.

Gülersiniz. "Çok gülüyor." derler.

Ağlarsınız. "Sulu göz." derler.

Kızarsınız. "Agresif." derler.

Kızmazsınız. "Bunun da sinirleri alınmış. İnsan bir tepki verir. Ben duvara söylüyorum sanki." derler.

Yani insanlar kendilerine bakmayıp sürekli sizin hayatınızı takip ederler.

Benzer şekilde insanlar sizin özenip titizlikle inşa ettiğiniz hayatı ve yaşam alanınızı kurmaktan ve çıktığınız merdivenleri tırmanmaktan kaçarlar. Ama bundan kaçan kim varsa, günü geldiğinde ve sonrasında sizin sahip olduklarınızı düşünüp kendisi bunlara sahip olmadığı için çıldırırlar. Aslında hayatta kolaya kaçan kişiler, kendileri kolay hayatı seçip yoldan hatta raydan çıkarken sizin beklentilerinizi, beklediklerinizi, sabrınızı, hayallerinizi, düşlerinizi ve başarılarınızı görmezden gelirler ve kendi su testisi su yolunda kırıldığında ilk olarak sizin akan suyunuzu kesmek isterler.

Nihayetinde insanlar siz mutlu olduğunuzda gözlerini size dikerler. Paranızı, malınızı, işinizi, evinizi, aile ortamınızı, çocuklarınızı, hatta kocanızı kıskanırlar. Mutluluğunuzu çalmak isterler. O sebeple hayatı insanlar için değil kendimiz için yaşamamız gerekmektedir. Kararlarımızı tek başımıza almamız ve gereksiz müdahale ile çokluktan kaçmamız önemlidir. Özelimizi duruma göre yalnız veya ilgili kişi ya da kişilerle, örneğin aile, anne, baba, eş ya da çocuklarla yaşamalıyız. Anlatmak istediklerimizi ise başkaları değil biz seçip bir yere kadar sunmalıyız. Kimsenin merak edip duymak veya görmek istediklerini yanıtlamak ya da anlatmak zorunda değiliz. Herkes durması gerektiği yeri bilmek zorunda olup bilmeyene bildirmek, almayanı da hayatımızdan çıkarmak durumundayız.

Herkese eşit değer verme, aynı davranma, aynı olma zorunluluğumuz yoktur ve aksine bu yol doğru değildir. Zira hak edene haksızlık yapmamamız gerekmektedir. Hak eden hak etmeyenle aynı yere koyulmamalıdır. Hak etmeyene durması gerektiği yeri ve kapının dışında kalması gerekliliği gösterilmelidir.

Herkesi memnun ve mutlu etmek zorunda değiliz. Kendimizi, evimizi, yuvamızı, eşimizi ve çocuklarımızı kötü niyetli kişilerden korumalıyız. Evimize herkesi sokmamalıyız. Herkese kapımızı açmamalıyız. Herkese eşit ve aynı davranmak kadar adaletsiz bir durum yoktur. Zira bizi üzmek isteyenlere kapıyı kapatıp duvar örmek, mutlu edenlere de hak ettiği karşılığı ve değeri vermek zorundayız.

Mutluluğun yolu, dört duvarımıza herkesi dahil etmemekten ve mutluluğu dört duvarımızda birlikte yaşadığımız insanlarla beraberce yakalamaya çalışmaktan geçmektedir.

LL.M. Av. Uzm. Arb. Uzl. AYŞEN GÜZEL