“Ali kuzu yoooook” şeklinde ses çıkaran kuşlar
Ama, şimdi Uşak’ta yerel tarih araştırmaları deyince akla gelen birkaç isimden biri olan can Dost Ömer Aşcı’nın ağzından bu efsanyi sunmak istiyorum. Sağ olsun var olsun. İşte Ömer canımızın anlattıkları:
“Uşak ilimizden Banaz’a giderken yol üzeri olan Kızılhisar köyü kadim bir türkmen-yörük yurdudur. Bu köyümüzde nesilden nesile aktarılan hazin bir sonla biten Ali Kuzu efsanesi kulağımıza çalındı. Bunu sizinle paylaşmak istedik.
Malumunuz üzeredir ki; Sözlü tarih, tarihin kabul edilmiş mitlerini ve baskın yargılarını yeniden değerlendirme, tarihin toplumsal anlamını kökten dönüştürme aracıdır. İnsanlara tarihlerini kendi sözleriyle geri verir. Onlara geçmişi verirken geleceği kurmak için de yol gösterir.
Burada anlatacağım efsanenin küçük farklarla anlatılan çeşitleri Anadolu’nun yörük köylerinde anlatılmaktadır. Balıkkesir’de anlatılan “Kuzu kuşu efsanesi ve Tunceli yöresinde anlatılan “Pepuk kuşu “efsaneleri önemli benzerlik taşımaktadır.
Uşak ilinin Kızılhisar köyünde anlatılan “Ali Kuzu Kuşu Efsanesi” ile başlayalım anlatmaya;
“Bu köyün Murat dağı eteklerinde ki yaylarında ve ormanlarında ölümsüz bir çift kuş yaşar. Bu kuşlar “Ali kuzu yoooook” kelimesi şeklinde bir ses çıkarır ve üreyip çoğalmadan ve dahi yavru yapmadan yüzyıllardır varlığını sürdürmektedir. Köye gidenler akşamları hala Üzeyir - Kavacık - Kötüre - Yalak yaylalarında bu kuşların seslerini duymaktadır.”
Bu Ali Kuzu Kuşunun efsanesi ise şöyle başlıyor;
“ Bir varmış bir yokmuş… Vakti zamanında Uşak ilinin Kızılhisar köyünde anne baba ile iki çoçuğu yaşarmış. Çocuklarının biri erkek diğeri de kız imiş. Birinin adı Ali ; diğerinin Elif imiş.. Elif ,Ali’den büyük imiş..
Bu ailenin herkesi imrendirecek derecede neşe, mutluluk ve sevinç içerisinde dilekleri gerçekleşir her şey gönüllerince olurmuş. Oturdukları köyde gayet sevilen bu iki güzel çocuk da gün gelmiş cıvıl cıvıl kuş sesleri, kuzu meleyişleri, dere çağlayışları arasında mavi ve yeşilin alabildiğine uzandığı yaylaların güzelliği içinde, boylu boyunca dağların eteklerinde bulunan ağaçların gölgeleri ve serinliği içinde güle, oynaya, büyümüşler.
Taa ki günün birinde anneleri aniden rahatsızlaşıp ölünceye dek. Bu durum,ailenin tüm neşesini, huzurunu, mutluluğunu üzüntüye çevirip yok etmiş. İki kardeş de artık eskisi gibi ne gülmüş ne de sevinip oynamışlar. Her tarafa ağır bir yas ve sis bulutu çökmüş…
Bir müddet sonra evde aş pişirecek kimsesi olmadığı için babaları yeniden evlenmek zorunda kalmış. Evlenmiş te üvey anneleri kısır olduğu ve de çocuğu olmadığı için çocukları hiç sevmez, düşmanca davranırmış. Fırsat buldukça kötülük eder, elinden gelen her zulmü yapmaktan geri durmazmış.
Hele babaları evden çıkınca vay haline çocukların, onlara türlü türlü eziyetler eder rahat yüzü göstermezmiş. Çocukları gece gündüz çalıştırıp, döver ve kimseye anlatmamaları için de korkuturmuş. Zavallı çocuklar bütün bu kötülüklere rağmen yine de babaları üvey annelerinin yaptıklarına inanmaz diye çaresiz her eziyete katlanarak yaşamlarını sürdürme çabası gösterirmişler…
Babalarının yine evde olmadığı bir bahar günü, üvey anneleri iki kardeşi küçük yaşlarına bakmadan koyun gütmeye gönderir . İki kardeş sabah erkenden evden ayrılarak koyun gütmek için dağın yolunu tutmuşlar.
İki kardeş yarı uyur yarı uyanık bir şekilde yaylaya varmışlar. Bir zaman sonra bir ağaç gölgesinde uyuya kalmışlar. Ve kuzular ortalıkta görünmüyorlarmış. Telaşla hayvanlarını aramışlar,ama bulamamışlar.
Üvey analarından çok korkan çocuklar koyunları bulmadan eve dönememişler, başlamışlar gece karanlığında koyunları aramaya..Bu arada birbirlerini de yitirmişler.
Hem koyunları hem Ali’yi arayan ablacık durup dinlenmeden dere tepe koşmuş, her yere çıkışında ünlermiş: “Aliiii! Koyunları buldun mu?” Dağdan taştan ses gelir. Alicikten gelmezmiş. Ali’den bir ses koyunlardan bir iz bulmayan ablacık sabah olana kadar hem koşturmuş hem ünlemiş: “Aliii kuzuları buldun mu?” Sabahleyin yaylanın bir semtinde,çayırlı bir düzlükte Ali’yi ve koyunları bir arada bulmuş, bulmuş; ama hepsi de sessiz soğuk, katı birer taş olmuşlar.
Zavallı abla da kederinden kuş oluvermiş. Kuş olmuş; ama Ali’yi ve koyunları unutamamış, ünlemesi dinmemiş. O zamandan bu yana hem arar , hem ünler: “Ali!!!!!!!!kuzuları buldun mu?”
Ve işte o gün bu gündür bu Elifçik , Ali kuzu kuşu olarak dağlarda oradan oraya dolaşarak, hem kardeşi Ali’yi hemde kuzularını arar durur.”
“Ali Kuzu Kuzu Kuşu bölgede yaşayan Sakallı Akbabalar olabilir mi?
Eski Türklerin Gök tanrı inancına bağlı olarak şamanların(din adamları-kadınları) nın Kuşa dönüşmek ya da bir kuş tarafından eşlik edilmek, daha hayatta iken göğe ve öbür dünyaya esrimeli yolculuğa çıkabilme yeteneğini gösterir.
Türklerin İslamlığı kabul etmeleriyle gökten gelen bu kuş ya da perilerin zamanla kötü olaylara neden olan olumsuz figürler olarak kabul edilmeye başlanmıştır.
Anadolu coğrafyasında ise; Karakuş, kuzu kuşu, Nuri kuşu olarak da bilinen; Sakallı akbaba (Gypaetus barbatus) mevcuttur.
Kanat açıklıkları 266-282 santimetre olan bu cins akbaların avlanması yasak. 'Kuzu kuşu' olarak tanınan birçok yörede oğlak, kuzu hatta çocukları alıp, kaçırdığı öne sürülen sakallı akbabalar aynı zamanda kurtlara atılan zehirler nedeniyle yok oluyor.
Efsanenin anlatıldığı yörede “Ali kuzu kuşu yada kuzu kuşu “olarak bilinen kuşun büyük ve yırtıcı bir kuş olduğu anlatısı, bu kuşun tanımıyla uyuşmaktadır.
(SALİH KILINÇ / ARAŞTIRMA)