Uşak, geçmişte de ölümle biten sele felaketleri yaşamıştı. Bu konuyu araştıran genç araştırmacımız Alp Arslan Dur yine araştırmacılığını konuşturdu ve geçmişte Uşak olarak yasadığımız sel felaketlerini kaleme aldı. İşte Alp Arslan Dur’un o nefis araştırması:

İlk sel felaketi 1960 yılında yaşandı

1960 yıllarda art arda yaşanan sel baskınlarına maruz kalan Uşak, vekillerimiz tarafından hükümete sunulan sel baskınları ile ilgili "alınması gereken tedbirler" hakkında önerge vererek bir netice elde edememişti.

1972 yılında yaşanan son sel felaketinden sonra büyük zarara uğrayan Uşak halkı, dönemin hükümetince Uşak'a tedbir amaçlı Sel kapanı, yapay gölet yapılmasını uygun görmüş ve Sorkun Köyüne Sel Kapanı, yine Göğem ve Altıntaş köylerine de gölet oluşturulmakla bu sel baskınlarının önüne ancak geçebilmişti.

O yıllarda Uşak şehrini boydan boya kat etmekte bulunan Dokuzsele Deresi’nin memba kısmına yağan çok şiddetli yağmurlar ve dolunun sebebiyet verdiği afetler İkisaray, Muharremşah, Mesudiye, Çarık Köyü, Kalfa Mahallesi arazisine kadar ulaşıyordu.

Uşak 1972 yılında yaşadığı sel felaketinde 2 vatandaşını kaybetmişti

14 Haziran 1972 Çarşamba günü saat 17.45 ila 18.45 arasında Uşak şehrini boydan boya kat etmekte bulunan Dokuzsele Deresinin memba kısmına yağan çok şiddetli yağmurlar ve dolunun sebebiyet verdiği afet adeta o gün Uşaklılara cehennemi yaşatmıştı.

O gün selin önüne kattığı 77 yaşında bir kadın ve yine 72 yaşında bir erkek vatandaşımız boğularak hayata veda etmişti.

Ayrıca, 7 yaşında bir kız çocuğuna da yıldırım isabet etmek suretiyle hayata gözlerini kapamış ve büyük bir drama sebep olmuştu.

Su, sel, çamur ve ani baskın sebebiyle psikolojik bakımdan büyük çöküntüler meydana gelmiş ve bu nedenlerle vatandaşlarımız hastalanmış ve Uşak Devlet Hastanesi’nde tedavi altına alınmıştı.

Uşak'ın Aybey, Bozkurt, Sarayaltı, İslice ve Küme Mahalleleri afet sahası içinde idi.

Selden 38 ev tamamen yıkılmış, 47 ev içinde oturulamayacak derecede ağır hasar görmüş, 30 ev orta ve 13 ev de hafif hasara maruz kalmıştır.

Bu mıntıkada binalar kerpiç, yığma kerpiç ve kerpiç dolgulu ahşap karkas olduğu içindir ki, sellerin tahribatı fena bir şekilde kendisini göstermiş ve ayrıca gelir seviyesinin çok düşük ve yapı tekniğinin ve malzemesinin elverişsiz bulunduğu bu bölgede, birçok vatandaşlarımız perişan duruma düşmüştü.

Köylerdeki tahribat da çok büyük olmuştu

İkisaray, Muharremşeh, Mesudiye, Çarık Köyü, Kalfa Mahallesi arazisi olmak üzere 9 köyde 15 bin 700 dekarlık tarımsal arazi sel baskınına maruz kalmış ve bilhassa arazi, hububat, bakliyat, endüstriyel bitkilerden pancar, bağ, meyve ve sebze bahçeleri geniş ölçüde ve ilk tespitlere göre 420 küçük ve büyük baş hayvan zarar görmüştür.

Kamu sektörü bakımından da, büyük zararlarla karşılaşılmış; köy yolları, köprüleri, menfezleri, içme suları ve telefon hatları geniş ölçüde zarara uğramıştı.

Ayrıca, şehrin içerisinde belediyenin yolları, köprüleri, menfezleri, kaplama, kanalizasyon, su elektrik tesisatı, trafo, santral binası, Dokuzsele ıslah duvarları ile 40 ton mazot, 30 ton çimento ve başkaca malzeme belediye depolarında ziyana uğramıştır.

Burma Cami, Hacı Kemal Türbesi. Tahribata uğramış ve ayrıca Kurtuluş İlkokulu zemin katı ve kalorifer tesisleri de geniş ölçüde zarar görmüştü.

Okuduğunuz gibi Uşak kelimenin tam manasıyla 1972 yılının yaz ayında cehennemi yaşamıştı.

O gün için hükümetçe alınan tedbirler yarayı bir nebze kapamış olsa da Dokuzsele Deresinin ıslahı günümüze kadar yapılamamış kanayan bir yara haline gelmiş artık halkı isyan noktasına getirmiş ki; Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın ‘ıslah projesi’ altında ıslahı gerçekleştirilmiş olması büyük ölçüde taşkınların önüne geçilmesi Uşak için büyük kazançtır.

Ayrıca devam eden projeler arasında yer alan Sorkun havzasına yapılacak gölet ile ıslah projesinin taçlandırılacak olması sevindirici bir gelişmedir.

Dilerseniz bir de o günü yaşayanlar neler demiş? Birde onlara kulak verelim

Yüksel Avcı Ulaş: On üç yaşlarında idim. Bir yağmur serpiştirmişti. Sonra duydukça çaya. Sergilemiş anneannem o günkü gazetelerde çıkmıştı. Koca koca evleri yerle bir etmişti. Allah bir daha kimseye göstermesin.

Neşe Çamcı Tepe : Bizim sokağa da sel gelmişti. Camdan bakıyor korkuyorduk. O an hiçbir şey yapamıyorsun. Erkek kardeşim de 6 yaşında. Arkada bahçemizde civcivler vardı. Civcivlerim ölecek diye sele bakıyor ağlıyordu. Alt kattaki evlerde oturanları da belediyeciler kurtarıyordu. O gün yaşadıklarımızı hiç unutamıyoruz.

Halil Kurtarır: Ne seldi ya! Felaket. 5 dakika önce itfaiyenin oradaki köprüden geçtim. Su yenice köprüyü aşıyordu. 18 yaşındaydım. Günlerden çarşamba gibi geliyor bana. Her taraf felç oldu. Allah göstermesin bir daha...

Taylan Ramazan: 1972 yılında yine Uşak'ı sel basmıştı. Odunpazarı ya da diğer deyimiyle Halıpazarında babamla birlikte biz de sele yakalanmıştık. Subaşı Bakkaliyesinde... Kapıyı kapatıp arkasına dayandık. Bakkal raflara tırmandı. Tam 45-50 dakika su çekilsin diye bekledik. Karşıda odun yüklü eşekleri, odunları ve ona bağlanmış eşekleri, sel kaldırıp Halıpazarı köprüsünün altından öyle bir kaybediyordu ki. İnanın o odunları elimizle, köprünün altından sokmaya çalışsak, saatlerce ğraşırız. Tam üstteki fotoyu karşıdan gören bir yerdi. O çatıların üstündeki kurtarılmayı bekleyen insanların telaşını da görmek lazımdı...

Meryem Kar: Evet, o sel felaketini çok iyi hatırlıyorum. Ortaokul 1. sınıfta okuyordum. Bizim bahçelerimiz de Dokuzsele Çayından taşan suların altında kalmıştı. Binlerce hayvan telef oldu, tarlalar, bahçeler yok oldu. Sel önüne ne geldiyse alıp götürmüştü.

Adalet Keser: Ben beş altı yaşlarındaydım. Annem beni alıp felaketi görmek için Dokuzsele’nin oraya götürmüştü. Büyük baş bir hayvanın nasıl sele kapılıp gittiğine şahit olmuştum. Selin yarattığı felaket gerçekten çok ürkütücüydü.

Zekiye Sarı Orhan: Benim babamlar da orada oturuyormuş. Sel ile birlikte onlar da evlerini kaybetmişler. Babam anlatır hep...

Lütfi Bastan: Çok iyi hatırlıyorum. Çarşamba günüydü ve ikindi vaktiydi. Sorkun köyü tarafını birden simsiyah bir bulut kapladı. Ve arkasından güçlü bir yağmur ve Dokuzsele çayını dolduran sel suları çukur tarla ve tabakhane dahil o kadar yükseldi ki önünde ne varsa getirdi. Ve şimdiki Özdilek’in olduğu yer hayvan cesetleri ve birçok eşyalarla doldu. Sular çekilince bakmaya gittik. İnanılır gibi değildi. Her taraf çamur ve hayvan cesetleri...

Salih Kılınç: Küçük Çokkozlar denilen yere gittik. O zaman dere uçurum gibi çok derindi. Bakmaya korkardık. küçük Çokkozlar'ın bizim için ayrı bir önemi vardı. O tarihlerde çul yıkamaya ve pikniğe giderdik. O akşamüzeri, "Dokuzsele taşmış. Uşak'ı sel götürüyor" dediler. Annem, kardeşlerim, küçük Çokkozlar’a gittik. O zaman bağ yolu olan Çokkozlar yolundan baktığımızda sapsarı bir su büyük bir gürültü ile akıyordu. İçinde ağaçlar vardı. Bir bisiklet mi, motosiklet mi ne, hala bilemediğim bir şeyi sürüklüyordu. Sarı suyun içerisinde sürüklenen beyaz bir keçiyi hiç unutamam. Sanki bana bakıyor gibiydi. Bir adam çizmeleriyle azgın suların kenarında dolaşıyor, bazen suyun içerisinde bir şey alacakmış gibi hamleler yapınca, annem ve komşu teyzeler, "Ayy.. adam şimdi gidecek sele…" diye bağırdıkça ben korkuyordum. Adam sele kapılmadı. Hatırladıklarım bu kadar.

Araştırma: Alp Arslan DUR

Kaynak: TBMM Tutanaklar

Fotoğraf: Kaynak :

1- Sezai Keyvanoğlu

2- Alp Arslan Dur

3- Muzaffer Ceyhan Yerlikaya

(Salih KILINÇ/Haber)

Editör: Seher ZEYBEK