Son dönemlerde 10-11. yüzyıllarda üzerinde birtakım yazılar, şekiller ve eski Türk boyları tarafından ‘tamga’ denilen işaretler bulunan kaya blokları keşfederek, Uşak tarihi üzerine önemli keşiflerde bulunan Alp Arslan Dur, yine üzerinde sadece “1816” tarihi bulunan bir kaya keşfetti.

Alp 1 (1)

Uşak Badminton İl Karması Türkiye finaline katılıyor
Uşak Badminton İl Karması Türkiye finaline katılıyor
İçeriği Görüntüle

Eşme ilçesine bağlı bir köyde bulunan kaya ile ilgili görüşlerini aktaran Dur,

“Taşa Yazılan Sır – 1816'dan Ötelere...

Uşak kırsalında, yüzyılların sessiz tanıkları olan kayaların arasında ilerlerken önce atalarımızın binlerce yıl öncesine uzanan izlerine rastladık.

Av sahneleri, savaş düzenleri, mızrak tutan eller...

Her biri kadim Türk’ün taşla konuşma biçimiydi.

Ama sonra bir başka iz belirdi karşımızda.

Bu kez daha yakın, ama bir o kadar gizemli...

Yıl: 1816.

Osmanlı’nın derin zamanlarından bir el, yine bir kaya yüzeyine yaklaştı ve bir tarih bıraktı ardında.

Sebebi bilinmez…

Belki bir görev, belki bir uğurlama, belki de sadece “ben buradaydım” deme arzusu.

Bu topraklarda taşlar konuşur.

Türk, geçmişten bugüne hep kayalara kazıdı kendini.

Göçebe zamanların ruhu, sabit taşlara emanet edildi.

Ve şimdi biz, bu izleri okuyoruz — her satırında tarih, her çizgide bir sır gizli.” paylaşımında bulundu.

Alp 1

Taşta Saklı Bir Hafıza: Beydili Tamgası mı?

Dur, bu kayaların önemi hakkında sorduğumuz soruya da; "Uşak kırsalında karşılaştığımız iki kaya…
Biri binlerce yıl öncesine tarihlenebilecek Türk kaya resimlerini taşıyor:
Atlı figürler, mızraklar, av sahneleri…
Bir halkın doğayla, avla ve savaşla kurduğu ilişki, taşın yüzeyine işlenmiş.

Bir diğer kaya ise çok daha yakın bir geçmişe, 1816 yılına ait bir yazıt barındırıyor.
Osmanlı döneminden kalma bu satırların hemen yanı başında dikkat çekici bir işaret göze çarpıyor." şeklinde cevap verdi.

Bu şekil, Beydili Aşireti’ne ait olduğu bilinen bir tamgayı andırıyor.
Tam bir eşleşme olduğunu söylemek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç var; ancak bu benzerlik, oldukça dikkat çekici.

Beydili Aşireti, Oğuzlar’ın Bozok koluna mensup önemli bir boydur.
Selçuklu’dan Osmanlı’ya, Anadolu’nun çeşitli bölgelerine yayıldıkları; bazı kollarının ise Osmanlı ordusunda görev aldığı bilinir.
Bu bağlamda, 1816 tarihli yazıtın da bir Beydili mensubunun hatırası olabileceği ihtimali akla geliyor.

Kaya resimleriyle başlayan bu yolculuk, belki de yüzyıllar sonra aynı kayanın başka bir yüzünde bir Osmanlı izine dönüşmüş olabilir.
İki farklı dönem, iki farklı ifade biçimi...
Ama aynı taş, aynı coğrafya, benzer bir işaret.

Tesadüf mü? Yoksa bir hafızanın sürekliliği mi?

Muhabir: SALİH KILINÇ