Bu yazımda aslında tarihsel olayları ayrıntılarıyla anlatmak yerine bizim en çok sevdiğimiz HİCİV den bahsedeceğim.

Dilimize Arapçadan giren mizah teriminin aslı “şaka ve latife yapmak” anlamındaki mezh kökünden gelmektedir. Edebiyatta ise düşünceleri espri ve nükteyle süsleyerek anlatan söz ve yazı çeşidi olarak geçmektedir. Mizah, toplumdaki ve bireydeki düzeltilebilir kusurları ele alır.

Kadınlar belediye seçimlerine katılma hakkını, 3 Nisan 1930 tarihinde kabul edilen Belediye Kanunu’nun, 23 ve 24 maddesine dayanarak hak kazanmışlardır. Kadınların bu hakkı kazanmasında Türk Kadın Birliği gibi Türk Ocaklarının da büyük rolü olmuştur. Ancak o döneme kadar geçen sürede gazete ve mecmualarda yer alan eleştiri ve hicivlere bir göz atalım:

Tunalı Hilmi sadece bir semt değil Türkçülük hareketinin önde gelen isimleri arasında bir siyaset ve devlet adamıdır aslında. Henüz 1923 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmasını hanım paşa görmek istediğini bildirerek gösteren Tunalı Hilmi Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden de destek vermiştir. Ama onun bu söylemine, Güleryüz’de “Fettan” imzasıyla yayınlanan “Bolu mebusu Tunalı Hilmi Bey tarafından curcuna buselikten bestelenmiştir” diyerek aşağıdaki şiirle cevap verilmiş ve gizliden bir eleştiri yapılmıştır.:

“Türk kadını artık esir yaşayamaz

Hâkim, reis, mebus olmak isteriz

Yoksa millet her müşkülü aşamaz

Biraz da biz hürüz olmak isteriz

Siyasi hak isteriz

Mebus olmak isteriz...

Bize kimse aklı kısa diyemez

Saç da kestik biz bu gaye uğrunda

En sufi er hakkımızı yiyemez

Vatan için hiçbir mahzur yok bunda

Kısa değil aklımız/ Mebusluktur hakkımız

Biz değiliz yalnız sevda perisi

Kırılmaya mahkûm birer oyuncak

Varsa çıksın erkeklerden birisi

Bir ‘Ateşten Gömlek’ daha yazacak!

İlk önce bir insanız.../ Biz de yaşar bir canız...”

Zümrüdü Anka’da 25 Haziran günü yayınlanan yazıda ise; Kadınların fırkacılık anlayışına kazandıracağı temel yeniliğin dedikoduculuk olduğu söylenerek cinsiyetçi bir tutum benimsenmiştir: “en büyük siyasi vakalara, cinayetlere, katliamlara, saray entrikalarına kadınlar”ın sebep olduğu cümlesiyle süren yazıda kadın “dedikoculuk, çaçaronluk” gibi kötü özelliklere sahiptir. Bütün bu kötü özelliklere sahip kadınların bir fırka kurmasıyla toplumun birliği sarsılarak halk pek çok parçaya ayrılacaktı, denilmektedir.

Kadınlar Halk Fırkası’nın en büyük maksadının kadınların hukukunu müdafaa etmek üzere bir vekiller heyeti teşkil etmek olduğunu yazan dergi, bu vekâletlerin neler olacağını da açıklamıştır:

·        Aşk Vekâleti nin erkeklerin zulmüne uğramış âşık kadınlarla ilgileneceği,

·        İzdivaç Vekâleti nin her kadının kaç erkekle evlenmesini sağlayacağı,

·        Moda Vekâleti nin süs eşyalarının gümrük vergisini kaldırarak zarif hanımlara madalya takacağını,

·        Dedikodu Vekâleti nin “kadınların özelliklerinden olan dedikoduculuk sanatının” gelişimini sağlayacağı,

·        Evişleri Vekâleti nin ise kadınların yorulup yıpranmamaları için ev süpürmek, bulaşık, çamaşır yıkamak, yemek pişirmek gibi işleri erkeklerin yapmasını sağlayacağını söyleyerek cinsiyetçi yaklaşım açık bir şekilde hicvedilmiştir.

Kadınların belediye işlerinde söz sahibi olmalarına ilişkin Vakit gazetesi tarafından bir anket düzenlemiş ve bu çerçevede birçok kişiden görüş talep edilmiştir. Ankete verilen cevaplar daha çok olumlu olmakla birlikte; Kadının çocuğuyla layıkıyla ilgilenebilmesi onu yeterince emzirebilmesi bakımından kadının yerinin siyaset sahnesi değil aile ocağı olması gerektiğini savunanlardan biri olan, çocuk hastalıkları uzmanı olan Dr. Raşit Paşa;

bu hanımlarda evde yıkanacak çamaşır varken ne diye başka bir meşgale arıyorlar diyen”  Mazhar Osman Bey;

Kadınların son dönemlerde birçok mesleğe el attıklarını belirterek “Kadın erkeğe mahkum olmak için yaratılmış olduğunu unutuyor” diyen Hüseyin Rahmi Bey; Kadınlar Halk Fırkası’nın en büyük maksadının kadınların hukukunu müdafaa etmek üzere bir vekiller heyeti teşkil etmek olduğunu yazan dergiler ve daha pek çok yazıya bakarak tarihi geçmişimizde ve kültürümüzde kadın bu kadar yükseltiliyorken seçme ve seçilme hakkı, siyasi parti kurma eylemlerinde biraz acımasız hicvedilmiş diyebiliriz.

Kadınlar Halk Fırkasına esasen geleneksel toplumsal cinsiyet rolleri bakımından yaklaşım ve kamuoyunun endişelerini yansıtmış oldukları söylenebilir. Tarih araştırmalarında, “Kadınlar Halk Fırkası girişimine hükümet tarafından izin verilmemesinin sosyal nedenlerini de bu endişeden kaynaklandığı ancak o dönemde tamamen yasaklamak yerine Kadın Birliği kurulmasına izin verilmesinin, 1926’da Medeni Kanun’un kabulü; 1930’da belediye seçimlerinde, 1933’te muhtarlık seçimlerinde ve 1934’te mebusluk seçimlerinde kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi gibi gelişmeler ise hükümetin “cinsiyetçi bir yaklaşımı” benimsemeyip, yeni kurulacak Türkiye Cumhuriyeti’nde diğer pek çok alanda yapılacak köklü devrimler gibi bu alan için de “uygun zaman ve koşulların yaratılması” amacını beslediğini ortaya koymak istediği” bildirilmiştir.

Bizim kültürümüz kadına değer veren bir kültürdür aslında.

Kadınlara 3 Nisan 1930 tarihinde siyasi hakların verildiği Belediye Kanunu’nun meclis oturumunda Dahiliye Vekili Şükrü Kaya görüşünü şöyle ortaya koymuştur:

“Muhterem efendiler! Bu lâyihanın açık vasıflarından ve inkılapçı hükümlerinden biri de Türk kadınının Türk erkeği ile zaten müsavi olan şerefli hakkını belediye işlerinde de tamamı ile tayin etmesidir. büyük kalpli ve yüksek faziletli Türk kadını müşterek eseri olan bu Cumhuriyet’te elbette ve elbette, kendi evinin işlerinde olduğu gibi belediye işlerinde de temiz ve ciddi mevkiini alacaktır.” Demiştir.

Yeni geçen mahalli seçimlerde ATATÜRK CUMHURİYETİNDE, BÜYÜK KALPLİ VE YÜKSEK FAZİLETLİ TÜRK KADINLARINI kutluyor ve saygıyla selamlıyorum.