Rus yazar Tolstoy’a atfedilen “Acı duyabiliyorsan canlısın başkalarının acısını duyabiliyorsan insansın” sözüne göre galiba ne canlıyız ne de insan. Üstümüze ölü toprağı serpilmiş sanki. Her kesimden veya her görüşten insanım diye ve vicdanı olanların ayağa kalkması gereken bir durumda maalesef üç maymunu oynuyoruz. Görmek istemiyoruz, duymak istemiyoruz ve konuşmak istemiyoruz.  Dindarız diye geçinen de bu durumda, hümanist, özgürlükçü, kadın veya hayvan hakları savunucusu olduğunu iddia edenler de aynı durumda. Kendi ülkesindeki savaştan muzdarip olan Yemen sadece fiili olarak karşılık verdi İsrail’e, diğer İslam ülkelerini desen tiyatro sahnesi izler gibi izlediler katliamı ve izlemeye de devam ediyorlar (bunca ay ve bunca verilen şehitten sonra daha yeni kesildi başlarda inkâr edilen ticaret!). Birkaç protesto ve bol kınamalar hariç topyekûn bir ayağa kalkış yok maalesef! 7 Ekim 2023 tarihinden beri Gazze’de İsrail tarafından gerçekleştirilen soykırımı kanıksadık maalesef. Batılı ülkelerde insanlar her gün protesto yürüyüşünde, öğrenciler ve akademisyenler tutuklanma pahasına üniversitelerde oturma eyleminde, batılı anneler sosyal medya üzerinden paylaştıkları videolar ile çocuklara karşı işlenen katliam karşısında gözyaşı dökmekte, bizde ise sosyal medya mecralarından rezalet üstüne rezalet içerikler paylaşanları bulabilirsiniz. Bireysel boykot desen onu da yapmamak için bin bir dereden su getiriyoruz; “Ama o deterjan lekeleri iyi çıkarıyor”, “ama o malum sıvıları içmezsem prestijim olmaz”, “ama ürünleri daha iyi” … diye diye amalar ile konfor alanımızdan çıkamıyoruz. Müslümanlık ve Türklük hasletlerimiz ile övündüğümüz bizlerde yaşanan bu soykırıma karşı “tık” yok. Ne yemeden içmeden kesiliyoruz ne dedikodu yapmaktan geri duruyoruz, artık dualarımızda bile unutuyoruz mazlum kardeşlerimizi. Gerçi illa “ırkdaş” veya “dindaş” mı olmak gerekiyor mazlumları görmek için? Yaşanan zulmü hissetmek ve görmek için insan olmak yetmez mi? Filistinliler, batılı toplumlarda onlar için eylem yapanların ne dindaşı ne de ırkdaşı, ama insanlar insanlık ve vicdan adına her gün ayakta. Bizde ise “namazında niyazında” olan bile bana ne Filistinli, öldürülen, parçalara ayrılan bebeklerden diyebiliyor ve Fransa da liseli öğrencilerin gösterdiği bilinci gösteremiyor (ateşkes olana kadar okula gitmeme kararı almış alnı öpülesi gençler!). Peygamber efendimizin “Mümin kardeşinin derdiyle dertlenmeyen bizden değildir” hadisinden çoğu bihaber sanki? "Müminler; birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkat göstermekte tek vücut gibidir. O vücudun bir organı rahatsız olursa, diğer organlar da acı çekip uykusuz kalır." Bu hadise göre Müminliğimizden de şüphe etmeye başladım! Katliama uğrayan Gazzeliler için acı çekip uykusuz bile kalmıyoruz! Acıyı hissetmek için zulüm illaki kendi başımıza mı gelmeli? Zalimler kapımıza dayanınca mı uyanacağız güzellik uykumuzdan? Ne ara bu kadar vurdumduymaz ve merhametsiz olduk? İnsanlık değerlerimizi nerede yitirdik?

Medyanın da bunda payı az değil zannımca! Eski adı Twitter yeni adı X olan sosyal mecra da olmasa olan bitenden haberimiz olmayacak! Savaş, televizyondaki haberlerde bir iki dakika anca gösteriliyor ve geçiştiriliyor. Toplumun gündemi Survivor, Futbol, Müge Anlı ve benzerleri, Gelin Kaynana programları veya diziler ile işgal edilmiş. Dizideki hayali karakterlerin başına gelen acıklı olaylara üzüldüğümüz kadar üzülmüyoruz İsrailli zalimler tarafından fosfor bombası ile yakılmış, enkaz altında kalmış, kolu bacağı kopmuş, öksüz yetim kalmış, kafatası parçalanmış ve öldürülmüş sayısız bebeklere. Galiba bizler, ana akım medya içeriklerinde bu görüntüleri görmeyince gerçek sanmıyoruz bu vahşeti veya işimize öyle geliyor! Suskunluğumuz bakalım daha ne kadar cana mal olacak! Korkarım ki mahşerde hesabımız çok ağır olacak!