“Sesimi duyan var mı?” Diye ilk yazıdan “Söz gümüşse sükut altındır!” yazısına nasıl geldik? Biri artı biri eksi, siyah ile beyaz, eski ile yeni gibi…Önce sesimizi duyurmaya çalıştık şimdi ise sükut etmenin faydalarından söz ediyoruz. Dün dündür, bugün bugündür diyenler kervanına biz de mi katıldık yoksa? (Allah korusun!).

Atalarımız ne güzel söylemişler; “Söz gümüşse sükut altındır” diye. Biz de altın değerinde olan bu sözü kulağımıza küpe edinerek kaldığımız yerden devam edelim hayırlısı ile, devam edelim ile kastedilen yazmak olayı çünkü söyleyeceklerimizi yazıya dökmek söz ve sükut arasında bir yerde kalıyor (bu benim fikrim, katılmak zorunda değilsiniz!). Çünkü yazıyı okumayanlar sükut ettiğimizi sanacak fakat okuyanlar, aslında biraz da olsa söz söylediğimizin farkında olacak.

Asırlar önce Hz. Mevlana’nın söylediği “Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verecek bir cevabım var. Lakin bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye!” sözü de şimdiki zamanda kendimize rehber edindiğimiz bir kılavuz olsun. Anladık ki herkese her şey anlatılamıyor! Çünkü anlamak istemiyor. Anladığı sandığı şeyler kafasında büyük bir bölümü işgal ettiği için, daha fazlasına yer açmak istemiyor. Belki de ben anlatamıyorum, kim bilir? Kapasitem bu kadar demek, kusura bakmasınlar artık!

Seçimin ertesi günü yazılmış bir yazı olduğu için büyük ihtimalle ne demek istediğimi anlayanlar çıkabilir diye umut ederek bu ikinci gizemli yazım ile ‘yazarlık hayatıma’ yeni bir adım daha atmış olayım. İnşallah bundan sonra ki yazılarım daha açık ve anlaşılır konular hakkında olur diye ümit ediyorum. Daha fazla insanın anlayabilmesi için anlatabilme yeteneğimin de gelişmesi dileğiyle…