Uşak Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve Uşak’ı tanıtan web sayfasında “Uşak tarhanası” şöyle tanımlanır:
Tarhana hemen hemen Türkiye'nin her yerinde yapılıyor ve çorbası sevilerek tüketiliyor. Fakat tescilli Uşak tarhanası hem tadıyla hem de şifasıyla meşhur. Yaz mevsiminde kadınlar tarafından yoğun bir mesai sonunda hazırlanan geleneksel Uşak tarhanası, her mevsim ilgi görüyor. İçerisinde kırmızıbiber, soğan, nohut, un, yoğurt ve maya bulunan tarhana, Ramazan ayında çok tüketilen lezzetler arasında bulunuyor.”
Peki, Tarhana kelimesi ne demek hiç merak ettiniz mi can okurlar? İşte size tarhana kelimesinin türeyişinin öyküsü:
"DAR HANE ÇORBASI" (TARHANA ÇORBASI)
Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, bir ramazan ayını Edirne'de geçirir. Bilirsiniz, ramazan ayında herkes evine konuk davet eder iftar açmak için. Bu gelenek Edirne’de de vardır.
Bir gün Yavuz Sultan Selim, yanından hiç ayırmadığı yakın dostu Hasan Can’la kıyafet değiştirir, birlikte Edirne'yi gezmeye çıkarlar. İftara yakın saatlerde sokak sokak dolaşırlar. Yavuz Sultan Selim, Hasan Can'a şöyle der: "Bak Hasan, iftar topu atılır atılmaz hangi evin önündeysek o eve konuk olalım, iftarı o evde açalım." Her evin önünde ev sahibi ya da o evden bir genç, kapısını açmış, konuk beklemektedir. Yavuz Sultan Selim’i ve Hasan Can’ı kimse tanımamakta, fakat herkes evine çağırmaktadır. Bu sırada iftar topu atılır.
Yavuz Sultan Selim ve Hasan Can o anda tek katlı, kerpiç bir evin kapısı önündeler. Ev sahibi, hiç görmediği bu konukları içeriye buyur eder. Girerler. Ortada bir tahta sini, üzerinde buram buram tüten, tüttükçe iştah açan bir kâse çorba... Kenarında sıcak sıcak pideler. Tüm yiyecek bu.. Sofraya otururlar. Ev sahibi sevinçlidir, önce tuzla iftarı açar, sonra çorbaya başlarlar. Bir ara Yavuz Sultan Selim konuşmaya başlar. Hasan Can da dalgınlıkla ve dil alışkanlığı ile“Evet sultanım, öyledir hünkârım", deyince, ev sahibi şaşırır. Padişahın sofrasında olduğu anlar. Ne var ki, fazla bir şey ikram edemeyeceği için üzgündür. Padişah, üzüntüsünü gidermek için: “Bu akşamki kısmetimiz ne güzel, ne lezzetli çorba bu.." diye iltifat eder. Ev sahibi elinden bu kadar geldiğini anlatmak için:
“Dar hane çorbasıdır, kusura bakma sultanım”, der. Yani fakir hane çorbası demek ister. O günden sonra bu çorbanın adı “darhane çorbası" olarak kalır. Bugün “tarhana” dediğimiz çorba... Sofraların da, çorbanın da baş tacı olur tarhanamız.
Anadolu’da eski bir söz vardır. "İyilik kapısını aç, kötülük kapısını kapa. Açtığın kapıdan bir gün ola ki sultan girer” derler. Bunun gibi, Edirne'de Yavuz Sultan Selim’e açılan kapıdan "dar hane çorbası” girer, o evi geniş ve mutlu bir ev yapar.
Kaynak: İş Bankası Kültür ve Sanat Dergisi, Edirne Özel Sayısı, 1998, sayı:39
Fotoğraflar: Uşak Kültür ve Turizm Müdürlüğü web Sayfası
(SALİH KILINÇ / HAZIRLAYAN)